"Aslında bu anlattıklarımdan çıkarılabilecek yeni bir anlam yok.Bütün bunları size anlatmamın hiçbir nedeni yok."
Markalarla, reklamlarla,
ürünlerle, kredi kartlarıyla, kızlarla, erkeklerle, etiketlerle ,kartvizitlerle,
restoranlarla, menülerle, davetlerle, partilerle, uyuşturucuyla, pornografiyle,
silahlarla, bombalarla, tecavüzlerle, işkencelerle ve vahşetle yıkanmış beynimizin adeta röntgenini çekiyor ve reçeteyi
hazırlıyor yazar Bret Easton Ellis. Ardından da bu reçeteyi bize teslim etmesi
için elçisi Patrick Bateman’ı yolluyor.
Patrick Bateman 26
yaşında,yakışıklı, zengin bir Wall Street çalışanıdır. Aslında çalışmaya
ihtiyacı dahi yoktur ama “topluma uyum sağlamak” ister. Genellikle işine çok
fazla zaman harcamaz ve işe geç gelip erken kaçmayı tercih eder. Zamane Derya
Baykal’ı tadında bir program yapan olan Patty
Winters Show’u asla kaçırmaz, Donald
Trump’a hayrandır. Önemli bir restoranda yer bulamadığı için fenalaşır, bir iş
arkadaşının ondan daha güzel bir kartviziti var diye sinir krizi geçirir, insanların
“siyah tüvit ceketle hangi renk kravat kullanmalıyım?” gibi sorularına
istisnasız net cevaplar verir.
Onu sıfatlarla tanıtmaya kalkarsam oldukça olağandışı
gözükecek ama aslında günlük hayattan oldukça aşina olduğumuz bir portre
sunuyor bizlere Bateman karakteri. Kendini beğenmiş, havalı, küstah, lüks
düşkünü, trend delisi, marka takıntılı, ruhunu ve umudunu kaybetmiş bir
Amerikan yuppiesi (yuppie:kitabın geçtiği 80’lerin moda
deyimi ile genç yaşta çok paralar kazanan bir nevi metropol insanı, tüketim
canavarı, tikky’nin atası) .
Yazarın yuppielerin içinde hatırı sayılır bir zaman
geçirdikten sonra ortaya çıkardığı roman, maddi ve manevi tüketime dayanan bu hayat
tarzını şiddetli bir biçimde eleştiriyor. Şunu da belirtmek lazım, cinselliği ve vahşeti en ince detaylarına
kadar ele alan bu kitap, dayanıklılığı zayıf olan okuyucular için oldukça zor
sahneler içeriyor.
Bateman’ın verdiği derin detaylarla sayfalarca süren kıyafet,
dekor, saç, görüntü betimlemeleri boğucu olabiliyor. Hem de en az bahsi geçen
yaşam tarzı kadar boğucu ki muhtemelen yazarın amacı da bu. Kitapta o kadar çok
detay var ki, sanki metnin altında bir başka metin, onun da altında bir başka
metin varmış gibi bir hisse kapılmanız olası. Ama Bateman’ın temsil ettiği
hayat o kadar yüzeysel ki, aşağısını görmek biraz çaba istiyor.
Kötülük olunan bir şey midir? Yoksa yapılan bir şey mi?
Dışardan oldukça sıradan, kibar ve çekici bir görüntüsü olsa
da; sabahları spora giden, öğlenleri uzun yemeklere çıkan, akşamları da arkadaşlarıyla
club’lara takılan Patrick Bateman’ın gerçekten var olup olmadığından emin
olamadığımız Dr.Jekyll & Mr.Hide tarzı gizli bir yaşamı var .Aslında Batman’vari demek daha doğru olabilir.Zira
o cikletten çıkan değil ama toplumun gerçek Batman’i.
Dilencileri, fahişeleri, köpekleri hatta çocukları
öldürdüğü, dolabında kafasız bedenleri sakladığı, elektrikli testereyle vahşi katliamlar
yaptığı gizli yaşamından çevresindeki herkes habersiz. Zaten itiraf etse de
kimse ona inanmıyor.
İnsana benzemek için her şeye sahip olduğunu söylüyor
Bateman.Ete, kana, kemiğe, saça her şeye.. Ancak açgözlülük ve iğrenme dışında
tek bir damla duygusu dahi yok. Kendinden başlayarak yaşayan ve nefes alan her
şeyden nefret eden Bateman, bir yandan da tek ihtiyacının sevilmek olduğunu
iddia ederek kendiyle çelişiyor. Aslında roman ve tüm bu tantana Bateman’ın anlamsız
hayatının içinde kendini bir yere konduramaması ve parçalanmasından ibaret.Ama
o kendini daha farklı tanımlıyor:
“Bir Patrick Bateman ideası var,yani bir nevi soyutlama,ama gerçekte ben yokum.sadece bir varlık,hayali,ve soğuk bakışlarımı gizlesem de ve el sıkışırken siz elinizi sıkan eti hissetseniz de ve belki yaşam tarzlarımızın bile benzer olduğunu düşünseniz de: ben burada değilim,o kadar.”
Kimseyi umursamadığı gibi kendini de ciddiye almıyor Patrick
Bateman çünkü aslında kimse kimseyi ciddiye almıyor. Bateman isterse çok
sevdiği Phil Collins’ten, isterse
dilenceleri öldürmeyi sevdiğinden bahsetsin karşısındakinin cevabı değişmiyor.
Gerçek hayatta kimse repliğini
kaçırmıyor. .
Başkalarına ihtiyaç duymaktansa onlara uyum sağlamayı tercih
ediyor. Ya da en azından deniyor. Çünkü elinden daha fazlası gelmiyor. Ne kadar
istese de kendiyle ilgili daha derin bir bilgi etmesi mümkün değil. Cinayet işlemeyi,
vahşet düşlemeyi bırakması, arınması mümkün değil. Çünkü kötülük ve kokuşmuşluk
her yanını sarmış durumda ama o bunlara bir mazeret bulamıyor. Zaten aramıyor
da. Patrick Bateman,geriye (tüketecek) bir şey kalmayınca kendini tüketiyor.
“Dünyaya lanetler yağdırıyorum ve de bana öğretilen herşeye; ilkelere, seçkinliklere, seçimlere, ahlak derslerine, uzlaşmalara, bilgiye, birlik olmaya, dua etmeye -hepsi yanlıştı, hiçbirinin kendi başına bir amacı yoktu. Hepsinin dönüp geldiği nokta şu: öl ya da uy.”
Son söz yerine,
Aslında yazarın, gözümüzün içine sokarcasına kullandığı
birlerce marka ismiyle beraber bu suçun faturasını tüketim kültürüne, yüzeyselliğe,
medyaya ve hatta ilahlaştıran pop kültüre kesmeye çalıştığını söylemek mümkün. Görüntüye
odaklı yoz dünyada insanların derin çürümesinin izlerini taşıyor Bateman. İletişimsizliğin
değil iletişimin kurbanı adeta. O kadar çok iletişiyorlar ve dışarıya
verdikleri görüntü o kadar önemli ki, insanlar içlerini unutmuş durumdalar. Kendilerini
unutmuş durumdalar. Oldukça kişisel ve bireysel bir zamanda yaşadığımız
düşünülüyor oysaki herkesin istekleri, arzuları, duyguları, düşünceleri aynı.
Ev, araba, yetiştirilen
veya yetiştirilecek çocuklar, kariyerler, kredi borçları, yeni kıyafetler, tatilde
gidilen yerler, trendler, konserler, restoranlar ve partiler.. Bütün
düşünceler bunlar üstüne. Ama kendilerine ait düşünceleri yok. Kendilerini
düşünmüyorlar dahi. Tüm istekleri bunlardan ibaret. Her şey ezberde.
Televizyonla beyinlere yerleştirilen ortak hafızada.
Ama kendileri haklarında zerre fikirleri yok, onlara
verilenler dışında. Bütün bu istediklerini elde etseler dahi (Bateman gibi)
bunun ne kadar anlamsız olacağı hakkında zerre fikirleri yok.
Günlerce konuşup beraber yüzlerce saat geçirdikleri halde
birbirlerini tanıyamıyorlar. Çünkü birbirlerinin düşüncelerini duyamıyorlar. Çünkü
kendilerini dahi duyamıyorlar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder